Son dönemlerde medyanın gündeminden düşmeyen Erva'nın cinayeti, toplumda büyük bir infial yarattı. Ülkemizin kanayan yaralarından biri olan kadın cinayetleri zincirine eklenen bu trajik olayda, genç kızın hayatına son veren sanıkla ilgili mahkeme kararı duyuruldu. Genç yaşta hayattan koparılan Erva'nın katili, dikkat çeken bir ceza aldı. İşte bu çarpıcı kararın arka planı ve yaşanan süreç.
Erva'nın kaybolduğu günden itibaren ailesi ve arkadaşları büyük bir endişe içerisindeydi. Polis ekipleri, genç kızın bulunması için yoğun bir arama çalışması başlattı. Ancak kısa bir süre sonra, cesedinin parçalar halinde bulunmasıyla bu olayın bir cinayet olduğu kesinleşti. Olayın ardından başlatılan soruşturma, hızlı bir şekilde ilerledi ve katil zanlısı olarak belirtilecek kişi üzerinde yoğunlaşıldı. Savcılık, genç kızın katilinin, Erva'yı önce zorla alıkoyduğunu ve ardından öldürdüğünü iddia etti. Bu durumu güçlendirecek pek çok somut delil toplandı. Erva'nın ailesinin acısını daha da artıran detaylar, cinsel istismar iddialarının da gündeme gelmesiyle iyice çığırından çıktı.
Mahkeme süreci başladığında kamuoyunda büyük bir beklenti oluştu. Erva'nın ailesi ve destekçileri, adaletin yerini bulmasını istiyordu. Dava düzinelerce kez farklı duruşmalara taşındı, her bir duruşma toplumdaki huzursuzluğu artırdı. Sonunda, hâkim karşısına çıkan sanık, duruşmada soğukkanlı tavırlarıyla dikkat çekti. Ancak mahkeme, yaşanan bu kan dondurucu olayın faillerine karşı kesin bir yaptırım uygulanmasının gerekliliğini vurguladı. Erva'nın katili, tüm delillerin yanı sıra yaşanan bu travmatik olayın toplum üzerindeki etkileri nedeniyle ağır bir ceza aldı. Yargıç, sanığın eylemlerini 'soğukkanlı ve vicdansız' olarak değerlendirerek ağır hapis cezası verilmesine hükmetti.
Bu karar, pek çok kişi tarafından hoş karşılanırken bazı kesimler tarafından adaletin yeterli olmadığı eleştirileriyle karşılaştı. “Bir insanın hayatına son vermek, asla affedilemez!” diyen kadın örgütleri, adaletin yerini bulmasını ve bu tür olayların bir daha yaşanmamasını istemektedir. Bu cinayet, kadınların kendi güvenliğini sağlamak için daha fazla önlem alınması gerektiğinin altını bir kez daha çizdi.
Toplumun her kesiminden gelen tepkiler, bu tür olayların salt birer meşgaleden ibaret olmadığını, aksine devletin cinsiyet eşitliği ve kadınların korunması konusundaki sorumluluklarının ne kadar aciliyet arz ettiğini gösteriyor. Erva'nın anısına sahip çıkmak için düzenlenen etkinlikler ve kampanyalar, toplumsal farkındalığın artırılması adına oldukça önemli bir yere sahip. Cezanın verilmesi, başka kadın cinayetlerinin önüne geçmek için yalnızca ilk adım olmalı; toplumsal normların da bu doğrultuda reforme edilmesi gerektiği aşikâr.
Erva'nın hikayesi, yalnızca kendi yaşamını değil, birçok kadının yaşamını etkilemiş önemli bir simge haline geldi. Bu tür olayların bir daha yaşanmaması adına yapılan tüm protokoller, eğitimler ve hukuki düzenlemeler, değişim yönünde atılan adımlar olarak değerlendirilmektedir. Ancak asıl olan, toplumsal mutluluğun ve güvenliğin sağlanması için bireylerin, ailelerin ve toplumun birlikte hareket etmesinden geçiyor. Bu cinayet, yalnızca bir failin yargılandığı bir dava değil, alternatifiyle birlikte geleceğimizin de sorgulandığı bir dönemin başlangıcı olarak kayıtlara geçti.
Erva’nın davasının sonucu, yalnızca bir intikam ya da cezadan ibaret olmamalı; birlikte daha güzel bir toplum oluşturmak için bir dönüm noktası olmalı. Herkesin en temel hakkı olan yaşam hakkının korunması, tüm bireylerin en önemli sorumluluğudur. Gelecekte, benzer olayların bir daha yaşanmaması için adaletin tecelli etmesi şart.