Yüzyıllardır Orta Doğu’nun kalbinde yer alan İsrail, birçok uluslararası ve bölgesel gelişmenin merkezinde bulunuyor. Ancak, Foreign Policy dergisinin son makaleleri, İsrail’in bölgede kalıcı ve güçlü bir aktör olma potansiyelinin ciddi sorgulamalara tabi olduğunu öne sürdü. Uluslararası ilişkilerdeki karmaşık dinamikler, iç politikadaki çatışmalar ve komşu ülkelerle olan gerilimler, İsrail’in bir bölgesel güç olarak konumunu tehdit eden unsurlardan sadece birkaçı. Bu haberimizde, İsrail’in bölgesel güç olma yolunda karşılaştığı zorlukları ve buna yönelik stratejileri değerlendireceğiz.
İsrail’in bölgesel güç olabilmesi için öncelikle birçok stratejik engeli aşması gerekiyor. Öncelikle, komşu ülkelerle yaşadığı çatışmalar ve sürekli yükselen gerilim, uzun vadede uluslararası ilişkilerini zedeleyen bir faktör. Filistin meselesi, sadece bir iç mesele olmanın ötesinde, Arap dünyasında ve uluslararası platformlarda geniş yankı uyandıran bir kriz. Bu kriz, Filistinlilerin bağımsızlık talepleriyle birleştiğinde, İsrail’in uluslararası diplomasi alanındaki etkinliğini olumsuz etkiliyor. Örneğin, Birleşmiş Milletler nezdinde yaşanan oylamalarda Filistin lehine yapılan hamleler, İsrail’in diplomatik pozisyonunu zayıflatıyor.
İkinci bir önemli engel ise, ekonomik koşullar ve kaynak yönetimidir. Son yıllarda, İsrail’in sahip olduğu doğal gaz ve diğer enerji kaynaklarının yetersizliği, ekonomik büyüme hedeflerini tehdit ediyor. Hem iç siyasetteki ekonomik istikrarsızlık hem de dışa bağımlılık, İsrail’in güçlü bir ekonomik temel oluşturmasını zorlaştırıyor. Bunun yanı sıra, bölgedeki diğer ülkelerin enerji bağımsızlığı için attığı adımlar, İsrail’in enerji pazarındaki rekabet gücünü de azaltıyor.
İsrail, bölgesel güç olma hedefinde sadece iç engellerle değil, aynı zamanda uluslararası dinamiklerle de baş etmek zorunda. ABD ile olan müttefiklik ilişkisi, bir yandan İsrail’e büyük bir destek sağlarken, diğer yandan bu bağın sürekliliği üzerine tartışmalar devam ediyor. Özellikle Biden yönetiminin Orta Doğu politikaları, İsrail’in beklentileri ile örtüşmediği için çeşitli belirsizlikler yaratıyor. Bu, İsrail’in uluslararası arenada yalnızlaşma riskini artırıyor.
Öte yandan, İran’ın bölgedeki etkisi de göz önünde bulundurulması gereken diğer bir faktör. İran’ın nükleer programı ve Suriye’deki varlığı, İsrail için büyük bir tehdit oluşturuyor. Rüzgâr gibi esen coğrafi ve siyasi değişimler, İsrail’in güvenlik stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden oluyor. Bu tür tehditler karşısında, İsrail’in bölgesel güç olma hayalleri ikinci planda kalıyor. Uluslararası iş birliğine olan ihtiyaç, özellikle bu tehditler karşısında daha da artıyor.
Sonuç olarak, Foreign Policy dergisinin belirttiği üzere, İsrail’in bölgesel güç olma hedefi, bir dizi karmaşık ve etkileşimli faktörün altında yatan zorluklara bağlı olarak şekilleniyor. İç politikadaki sorunlardan, uluslararası ilişkilerdeki belirsizliklere kadar birçok unsur, bu hedefin gerçekleştirilmesi önünde bir engel teşkil ediyor. Bu yönüyle, İsrail’in gelecekteki stratejileri, bu engelleri aşmayı hedeflemesi gereken bir yol haritası oluşturmayı gerektiriyor. Ancak, mevcut durumda İsrail’in bölgesel güç olma iddiaları, uzun vadeli bir başarı sağlar mı bilinmez.