Türkiye'nin bir köyünde, son zamanlarda doğan bebeklerin büyük bir kısmının sağır ve dilsiz olarak dünyaya gelmesi, hem sağlık uzmanlarını hem de sosyal bilimcileri derinden düşündürüyor. Bu durum, toplumda sessizliğin hakim olduğu bir yaşam biçiminin gün geçtikçe yaygınlaştığını ortaya koyuyor. Yerel yetkililer ve aileler, çocuklarının sağlık sorunlarının nedenlerini araştırmak için harekete geçti. Peki, bu fenomenin arkasında yatan sebepler neler? Ve bu çocukların yaşamları nasıl şekilleniyor? İşte bu soruların yanıtları, köyde bulunan ailelerin ve uzmanların aktardıklarıyla netleşiyor.
Altındağ ilçesine bağlı bu köyde, son iki yılda doğan bebeklerin yüzde 70’inin sağır ve dilsiz olduğu rapor ediliyor. Bu durum, aileler açısından büyük bir üzüntü kaynağı olurken, aynı zamanda sosyal hizmetlerin de yetersiz kaldığına dair endişeleri artırıyor. Aileler, çocuklarının tedavisi için gerekli olan destek ve eğitimi almakta zorlandıklarını aktarıyorlar. Çoğu aile, çocuklarının eğitimini sağlamak konusunda çaresizlik içerisinde, çünkü köyde işitme ve konuşma terapisi hizmetleri sunan uzmanların sayısı oldukça az. Bu nedenle, bu çocukların sosyal hayata adapte olmaları ve iletişim kurabilmeleri için büyük engellerle karşılaşmaları kaçınılmaz oluyor.
Ailelerin yaşadığı sıkıntılarla ilgili görüşlerini aktaran köylü Fatma Hanım, “Bebeklerimizin sağlığı için her şeyi yapmaya hazırız ama gerekli destekleri bulamıyoruz. Her yeni doğan bebeğimizde aynı korku var,” diyerek duygularını ifade etti. Aynı köyde yaşayan diğer aileler de benzer sıkıntıları paylaştı. Her biri, çocuklarının eğitim alması ve sosyal hayata katılabilmesi için daha fazla destek bekliyor. Ancak bu noktada, devlet politikalarının da bu ihtiyaçları karşılayacak şekilde yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
Bu durumu yakından inceleyen Sağlık Bilimleri Uzmanı Dr. Ayla Yılmaz, bu tür sağlık sorunlarının genetik ve çevresel faktörler gibi birçok unsura bağlı olabileceğini belirtiyor. “Bütün bu durumda genellikle uygun yaşam koşullarının sağlanamaması, sağlık hizmetlerine erişim eksiklikleri ve genetik faktörler etkili olabilir. Ayrıca, bu tür sorunların artması, ailelerin genetik geçmişlerinin de göz önünde bulundurulması gerektiği anlamına geliyor,” dedi. Dr. Yılmaz, köyde yaşayanların genellikle iç içe yaşadığını ve akraba evliliklerinin yüksek olduğunu vurguladı.
Uzmanlar, bu sorunun çözümü için çeşitli adımlar atılması gerektiğini belirtiyor. Öncelikle, köyde daha fazla sağlık hizmetinin sunulması ve çocukların erken yaşta gerekli testlerden geçmesi gerektiği ifade ediliyor. Ayrıca, yerel yönetimlerin ve sosyal hizmetlerin bu konudaki bilinçlenmelerinin artırılması ve ailelere destek olunmasının yanı sıra, bilinçlendirme kampanyaları düzenlenmesi de önem arz ediyor. Sonuç olarak, bu tür durumların sadece sağlık meselesi değil, aynı zamanda toplum sağlığını etkileyen sosyal bir sorun haline geldiği gözüküyor.
Çocuğu hekimler tarafından gözlemlenen ve doğru tedavi yöntemleri ile kontrolleri sağlanan aileler, umut dolu bir geleceği gerçekten de bekliyor. Ailelerin, çocuklarının en iyi eğitimi alması, hayatlarının iletişim ve sosyal etkileşim açısından daha eğlenceli ve sağlıklı geçmesi için atılacak her adım oldukça kıymetli. Bu durumun farkına varılması ve gereği gibi yaklaşılması, maalesef uzun zamandır unutulmuş bir gerçeği gün yüzüne çıkarıyor. Çocukların savunmasız ve korunmasız bırakılmaması için, toplumun her kesimine önemli görevler düşüyor.
Bu konuda yetkililerin ve görevli uzmanların harekete geçmesi, hem bu çocuklar hem de aileler için hayati öneme sahip. Gelecek nesillerin sağlıklı bireyler olarak yetişebilmesi, toplumun refah düzeyinin artması ve sağlık hizmetlerine erişim imkanlarının geliştirilmesi adına el birliğiyle çalışmalıyız. Her çocuğun sağlıklı bir geleceğe sahip olma hakkı vardır ve bu yolda atılan her adım büyük önem taşımaktadır.